22 Ağustos 2011 Pazartesi

Elma Değil Bu Yediğimiz Ayva!




Ademle Havva’nın suçu neydi de dünyaya atılmışlardı? Günah elması mıydı yedikleri? Adem’i yoldan çıkaran Havva mıydı?
Cinselliğin günah kabul edilmesi insanlığın ilk zamanlarına mı dayanıyor?

Benden önce evlenen bir arkadaşım çok güzel bir cümle kurmuştu benim düğünümden önce; 


“EVLİLİK SEVİŞMEYİ LEGALLEŞTİREN BİR KURUMDUR.”



Ailenizin evine gittiğinizde aynı yatakta yatmanız sorun olmaz, aynı evin içinde yaşıyor olmanız artık en normal aktivite olarak karşılanır. Peki evlilikten önce gayet yolunda giden seks hayatınız evlendikten sonra hangi duruma gelecektir?

İki insan aynı hayatı paylaşacaksa kuşkusuz ki kriterlerden biri ten uyumu olmalıdır. Sana dokunduğunda veya sen ona dokunduğunda hiç bir şey hissetmediğin bir adamla bir ömür bırak aynı yastığa baş koymayı aynı evin içinde yaşamaya bile dayanamazsın. Sırf bu yüzden evlenmeden önce seksi yasaklayan zihniyetler Taksim Meydanı’nda asılmalılar! Düşünsene evlenene kadar kendini sakladığın adam yatakta sana eziyetler çektiren, mideni bulandıran biri olup çıkarsa hayatın ne kadar çekilebilir olur ki?

Bir gerçeği daha kabul etmek lazım. Evlenmeden önce inanılmaz tecrübeler yaşadığın erkek evlendikten sonra sana “namusu” , “kutsal eşi” gibi bakmaya başlayabilir ki %90 durum budur. Artık sen onun nüfusuna girmişsindir ve evlenmeden önceki fantazik fikirleri puff bir anda uçar gider. Çeyizinde yer alan o güzelim gecelikler cicim aylarından sonra tozlu raflara kaldırılabilir.
Gerçi soğuk kış gecelerinde adamı tahrik edicem diye o seksi geceliklerle yatıp sistit olmak yerine mis gibi pamuklu pijamaları kim istemez?


Evlendikten sonra sevişme yeri olarak yatak odası daimi bir mekan haline gelecektir. Evin istediğin yerinde başla bu işe bir süre sonra eşin seni yatak odasına yönlendirecek ve aktivite orada nihayete varacaktır. Perdeler sonuna kadar kapatılacak, yatak örtüsü açılacak ve ortam söz konusu aktiviteye uygun hale getirildikten sonra start verilecektir. İşini şansa bırakmak gibi bir durum yok 10 dakika sonra olacaklar zaten kendini önceden belli etmektedir. 
Bu sanırım psikolojik bir davranış. Oradan başka yerde yapınca, okulun bahçesinde coğrafya dersi işlenmiş gibi bir his içine giriyor erkekgiller.

Çok romantizm de aramayacaksın yoksa bunalıma girersin. Evlenmeden önce seni tavlamak için mum ışığı, şarap kombinasyonu yaratan kocan evlendikten sonra o mumları sadece ışıklar sönünce kullanılacak bir araç olarak görecektir. Çok yakın bir arkadaşımın deneyimini paylaşmadan yapamayacağım;

“Kızımız akşam kocası gelmeden evin her tarafını mumlarla süsler, şarabı bozdolabına koyar ve eşini beklemeye başlar. Eşi eve geldiğinde ışıkların sönük ve her tarafın mumlarla kaplı olduğunu görünce panik halinde ‘elektrikler mi kesildi?’ diye sorar”

Sonrasında olanları anlatmama gerek yok, hayal kırıklığı, bunalım başlangıcı vs. vs. Bu olayı Umutsuz Ev Kadınları (Desperate Housewifes) dizinde bir bölüm kullabilirler.

Evlendikten sonra bu işin tekrar sayısı da azalır. Evlilik sorumluluk demek, hayat koşturmacasına giriş demek, aksam eve geldiğinde yorgunluk demek. Evliliğin ilk beş ayından sonra performansta düşüklük demek. Eskinden belki de her gece yapılan aktivitenin artık –şansın varsa- haftada ikiye düşmesi demek. Yorgun argın eve gelip yemek hazırlayan, ortalığı toplayan, pert olmuş bir bedenle kim gece sporuna razı olabilir. Gerçi “bu gece olmaz başım ağrıyor” u artık sadece kadınlar değil erkekler de söylüyor. Onların da hali olmadığı zamanlar çok. Çoğu zaman her iki kişininde hali olan geceyi denk getirmek iğneye ipliği sokmaktan daha bile zor.
Galiba başka bir neden de; önceden toplumca ayıplanan bir aktivitenin çekiciliğinin, evlendikten sonra gayet normal bir aktiviteye dönmesi. İnsanoğlunu yoldan çıkaran yasak elma, her daim dolapta olan elmaya dönünce yemek o kadar da çekici gelmiyor belki de. Hatta sanırım günah meyvesi elma evlendikten sonra ayvaya dönüşüyor.

Bir de balayı sendromu var. Adı çağlar öncesinden konmuş, Bal Ayı! Baldan bolca yemezsen ceza var sanki. Balayında illa dibine vurucaz diye belini sakatlayan çiftler biliyorum. Düşünsene oteller bile sevişmenden yana. Balayı çiftine özel oda, çilek dolu bir kase, şampanya… Evlenmeden önce sakın sevişme diye baskı kuran toplum evlendikten sonra seviş diye elinden geleni yapıyor.  Sırf bu baskı yüzünden geçici cinsel soğukluk yaşayan arkadaşım var benim.

Bunları düşünüp evlilikten soğumaya, bunalıma girmeye gerek yok. Hayatın gerçeklerine hazır olmak lazım. Önemli olan kim ne kadar yapıyor, Hollywood filmlerinde ne kadar romantizm dolu evlilikler var da değil.Bizler Hilary Swank değiliz, kocalarımız da Gerard Butler değil (ah keşke olsalar) ve Ps. I Love You filmini de çekmiyoruz. Sadece evlendik!
Evlilik iki kişiliktir ve her ailenin yaşam standardı, tarzı, amaçları, beklentileri kendine göre değişiklik gösterecektir. Arkadaşın Dilan haftada beşten az sevişmeye karşı olabilir ama sana ve eşine haftada bir bile yetebilir. Bu tatmin duygusuyla alakalı biraz da. Seni ve eşini ne kadarı, ne şekilde olması tatmin ediyorsa sen bununla mutlu olabilirsin. Başkalarının ne yaptığı, ne kadar yaptığı, nasıl tatmin olduğu bırak onları ilgilendirsin. Çoğu şehir efsanesine de inanma. Kadınlar uydurmaya bayılır.

Sen sevdiğin erkekle evlendin ve aynı yatakta yatıp aynı havayı solumak bile mükemmelken başkalarının cinsel hayatı seni sakın demotive etmesin.
Cinsellik bir evlilikte olması zorunlu en baş olgulardan biri ve bu olguyu şekillendirecek sen ve eşinsin. Mutluluğunun tadını çıkararak, arada eşini yoldan çıkararak söz konusu aktiviteyi vazgeçilmez kılabilirsin. Haydi gazan mübarek olsun.:)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder