18 Eylül 2011 Pazar

Yabadaba Duuuu!

Kocanızla veya sevgilinizle ilk randevunuzu hatırlıyor musunuz? Çok büyük ihtimal bir cafe ya da restaurantta geçmiştir. Benim eşim beni kebapçıya götürmüştü. O zaman kalbimin çarpmasından olayın vahametini anlayamamışım ancak sonradan kafamın üstündeki ampül yandı. 
ERKEKLER KEBAP SEVER!

Bekarlık zamanlarımda kırmızı etle çok arası olmayan, daha çok beyaz et, sebze ve Uzakdoğu yemekleriyle beslenen biriyken ilişki durumum değişince direk en yakın doğu yemeklerine kayış yaptım. Kırmızı et hayatımın odak noktası oldu çünkü adamı doyurmanın başka bir yolunu bulamadım. Bulan beri gelsin.

Tamam kabul ediyorum arada sırada yöresel yemekler yemek, eve lahmacun sipariş etmek güzel ama haftanın bir rutini haline gelen Adana Kebap kolestrolümden öte mide ağrılarımı arttırıyor. Ben sesimi çıkarmadıkça eşim Temel Reis'teki Kaba Sakal'a dönüşüyor. ET ET ET ETTTT!

Evimiz için mutfak alışverişinden ben sorumluyum. Eşime bıraktığım zaman yaşadığım hüsranı ancak böyle yok edebiliyorum. Eski alışkanlık, direk meyve sebze reyonuna yöneliyorum, tam elimde o şeffaf poşetle kabak alacakken o yemeği önüne koyduğumda eşimin suratının durumu canlanıyor kafamda. Ver elini et reyonu, makarnalar... Her gün köfte-patates-makarna yese sesini çıkarmaz benimki. Ama her gün o et ve benzerlerini görmek bana iyi geliyor mu bir sor bakalım.
Bir de fast food sorunumuz var ki sorma gitsin. Benim çok aram yoktur öyle hamburger, kızarmış patates vb. yiyeceklerle. Bağırsaklarımın da arası iyi değil! Ama eşime Burger King dediğin an gözlerinde ateşte pişen eti görebiliyorsun. Çikolatalar, cipsler, baklava türleri, bol yağlı kızarmışlar, sucuk, sosis... Bunların hepsi bizim evin en baş misafirleri. 
İlk evlendiğimizde ona uyacağım, beraber paylaşıma gireceğiz diye tüm bu zarar ziyan yemekleri yemeğe başlamıştım. Sucuğun yağına beraber ekmek banmak ne kadar romantik anlatamam (!) Sonuç ne oldu? 36 bedenden 38'i zorlayan bir bedene yükselen, ele avuca gelen bir kadın!

Geçen gün bir blog keşfettim Son Tombik Kuğu, kilo sorunu ve zayıflamak üzerine yazıyor sayın kuğu hanım. Eşiyle olan yemek maceralarını ne güzel de anlatmış. Sanki bizim eve kamera kurmuş da  bizi dillendiriyor. Evet belki ben obez olmadım ama obezitenin yolunu açmadım değil. Annem "hop o göbek nereye gidiyor" dediğinde anladım olayın vahimliğini. Evliyken o göbek sadece hamile kalınca şişmeliydi. Zaten paylaşım içinde olalım diye tüm o yemekleri yediğinde ve kilo aldığında, bir süre sonra eşin senle paylaşımdan da kaçınabilirdi. 
O akşam mutfakta elimde kuzu pirzolaları, üstümde hafiften dar gelen elbisem ve bünyemdeki +9 kiloyla acı gerçekle yüzleştim. Erkekler taa mağara zamanlarından beri ete karşı sempati içindedirler ve onlara uyan kadınlar oyundan atılmaya mahkumdur.

Şimdilerde dolabımızda eşime göre yemekler ve bana göre yemekler olmak üzere iki kategorimiz var. O et mi yemek istiyor buyursun yesin, ben buharda pişmiş sebzelerimle çok mutluyum. Sabah o sucuklu yumurtasını yerken ben az yağlı beyaz peynirimin ve kızarmış kepekli ekmeğimin tadını çıkarıyorum. Eski halime döndüm sayılır. Evlenince bambaşka bir insan olma yolundan sonunda kurtuldum. 

Arada restaurant seçimlerinde sorun yaşıyoruz. Ben sushi diye kıvaranırken adamın aklında beyti sarmalar uçuşuyor. Ama allahtan kız arkadaşlarım hala sushi seviyorlar. Kızkıza planlar yaptığımızda direk soluğu köşedeki Uzakdoğu restaurantında alıyoruz. Kebapçılarda tavuk şiş favorim. Alan memnun satan memnun senin anlayacağın. Biraz Fred Çakmaştaş biraz Vilma kıvamında bir çift olma yolunda emin adımlarla yürüyoruz.

"Haydar Abi çek bi tavuk şiş!"

9 Eylül 2011 Cuma

Siz Hiç Kirli Çorap Toplayan Prenses Gördünüz Mü?

Her gün ev toplamak nasıl bir duygu bilir misin? Her sabah banyo havlularını, bornozu muhtelif odalardan ödüllü bulmaca çözer gibi bulmaya çalışmak bulamazsan akşam eve geldiğinde oluşacak rutubet kokusunu düşünerek işe huzursuz gitmek. Akşamları salonun tam orta yerinden kirli çorapları alıp çöpe atmak istemek ama kirli sepetiyle yetinmek.
Evlendikten sonra bu duyguyu tattım ben ve hiç eskimeyen bir duygu olarak hayatımıza lönk diye oturdu!

Benim babam dağınık bir adam değildi, annem çerçöp peşinde koşmazdı. Ama sevvgili kocam biraz pasaklı cinsten çıktı. KADER!

Her bir çorap toplayışımda dırdır ederken bana yaptığının çok normal bir davranış olduğunu söyler gibi hayretler içinde bakması içimde o çorapları ağzına tıkma isteği uyandırıyor. İki saniye içinde zehirlenip ölür diye korkuyorum. Eh malum bu devirde koca kolay bulunmuyor.

Bazen iş için veya kısa seyahat amaçlı şehir dışına çıkıyorum. Eşim evde tek kalıyor. Home Alone filminin değişik versiyonlarını çekiyor kendi çapında. Ben uçağa,otobüse bindiğim anda yaptığı ilk şey erkek arkadaşlarını arayıp bize davet etmek. Hepsi 30 yaş ve üssü erkekler bizim evde toplanıp bangır bangır Playstation oynayarak, cipsleri ağızları hariç her yerleri ile yiyorlar. Evde kamera yok yanlış anlaşılmasın geldiğimde yerlerden topladığım çöpler ve kırıntılarla delilleri elde ediyorum. Bazı arkadaşları bizde kalıyorlar. Sabah 4'e kadar oyun oynayınca eve dönmek zor geliyor tabii ki. Evliliğimizin ilk aylarından sonra bana bir kez bile kahvaltı hazırlamayan adam arkadaşlarına kahvaltı da hazırlıyor. Ama toplama işini bana bırakıyor, o benim asli görevim. Maksat çocuklar eğlensin!

Bir de ben evde yokken mutfakta harikalar yaratma aşkı kabarıyor kocamın. Daha kabakla salatalığı birbirinden ayırmayı beceremeyen adam kendini Oktay Usta sanıyor. Sonuç? Çizik içinde teflon tavalar, yer yer kurumuş sebze ve yiyecek sıvıları, üstünü kazısam bir tencere yemek çıkabilecek bir ocak. En son faciamızda tam iki gün mutfak temizledim.

Evliliklerde -en azından bizimkinde- en büyük kaoslardan biri kirli sepetidir. Basketbol maçlarına bu kadar meraklı olan erkek cinsi kirlilikerini o sepete atmayı hiç sevmezler. Salon, yatak odası, kapı girişi hatta kimi zaman mutfak kirli çamaşırların bırakılması için onlara tahsis edilmiş gibi hissederler. Ben bıkıp usanmadan her defasında uyarıyorum bir iki gün randıman elde etsek de sonradan sevgili kocam, evini kaybetmek istemeyen Hansel ve Gretel gibi çamaşırlarını bilimum tüm eve saçıyor.

Tüm bu pasaklılık halleri yüzünden ilk evlendiğimiz zamanlarda bunalıma ramak kalmıştı. Evlenerek hayatımın hatasını yapmışım gibi hissediyordum. Şimdi arada yine tepemin attığı zamanlar olmuyor değil ama bünye alıştı. Dır dır ederek biraz rayına da soktum sanki. 
Evliliklerde en büyük kural, bir erkeğe bir şeyi yaptırmak istiyorsan güzel bir dille sever gibi söylemek. 

"Canım, bitanem çoraplarını salonda bırakma lütfen çok kötü duruyor."
"Aşkım teflon tencere kullanacaksan metal kaşıkla karıştırma yemeği, kanserojen."
"Hayatımın anlamı -içimden allahın belası diyerek- içtiğin kola bardaklarını mutfağa götürürsen daha iyi olur."

Erkek ırkı zamanla söyleye söyleye tamıtamına yapmasa da bazı isteklerinizi yerine getirecek ve muhteşem bir iş başarmış gibi alkış ve övgü bekleyecektir. Sakın küçümseyip korkutmayın yavrucağı. Pohpohlayın gitsin.

Evet şimdi yeniden anahtar sözcüklerimizi derin nefes alarak, hep beraber tekrarlıyoruz;
"Evlendik, çok mutluyuz,sevdiğimiz adamla aynı evdeyiz. Hiç bir şey bunu bozamaz."
"Evlendik, çok mutluyuz,sevdiğimiz adamla aynı evdeyiz. Hiç bir şey bunu bozamaz."
"Evlendik, çok mutluyuz,sevdiğimiz adamla aynı evdeyiz. Hiç bir şey bunu bozamaz."
"Evlendik, çok mutluyuz,sevdiğimiz adamla aynı evdeyiz. Hiç bir şey bunu bozamaz."

5 Eylül 2011 Pazartesi

İyi bayramlar!


Bayram tatili bitti… Ben de bittim! Güya bir haftalık bir tatilimiz vardı ve çok güzel gezi planları yapmıştım. Tabii sevgili akrabalarımız buna izin verselerdi.

Açılışı şehir dışına giderek yaptık, malum eşimin ailesi İstanbul’da değil. Bayramda onları görelim, biraz hava değişimi yaşayalım, biraz gezelim, eğlenelim vs. Ama akraba görmeden öteye gidemedik.

Tabii ki bayram ruhuna karşı değilim, yaşlıları mutlu etmek, küçüklerle vakit geçirmek, “ahh nerde o eski bayramlar” klişesine ortak olmak beni de mutlu edebilirdi ama 7 gün aynı yemek yenmez ki be kocacım!

Evlendikten sonra bu bayram ziyaretleri adet haline gelmektedir, evlisin ya artık akrabalarına ömrünü adaman lazım. Bu akrabalar sınıflandırmasında seninkiler ve eşininkiler olunca ohhh tam bayram tatlısı.

Tüm bayram yaşlılar “ah nerde o eski bayramlar” derken ben de bekarken ailemle sadece çekirdek ziyaretlere katıldığım,  diğer ziyaretlerden kaçtığım için insan öldürmüşçesine tepkiler almadığım bayramları hayal ettim. Gelin olunca büyüyorsun bir anda ve el öpmek esas aktiviten oluveriyor. Bekarken ziyaretine gitmediğin akrabalar evlendikten sonra hasretine düşüyor.
Maalesef sevdiğin adamla bir ömür boyu beraber olabilmenin bedelleri var.

Bir de bayramda hizmet etmek meselesi var. “Hadi gelin hanım çaylarımızı tazele” diyen kayınvalideme “gelin hanım demenize gerek yok bana kısaca köle Isaura deyin” demek geldi içimden.

Sıkıysa de!

Tüm bayram kapı kapı gezip el öptük ve ben hizmet ettim. Hayır sadece eşimin ailesi olsa iyi, bir de bayramlaşmaya gelen dedikoducu, haset teyzeler de beni köle olarak benimsediler. Damarıma basıp asabiyet yaratma ve sonrasında “amaannn bizim komşunun gelini de pek tembel” diye arkamdan atmak için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Ama ben onlara pabuç bırakır mıyım, kölelik vazifemi layıkıyla yerine getirdim, terden havuza girmiş gibi sırılsıklam olmamı, ayaklarımın altına batan iğneleri umursamadan motor takmış gibi hizmet ettim.

Tabii bayramımızın özeti sadece bunlarla sınırlı değil. Her gittiğimiz evde zorla tatlı yedik,komaya giriyordum bir ara, yemek istemediğimizde ise delici bakışlar gördüm. Ben tüm bu kabusu yaşarken eşim, hayatından gayet mutlu, yıllar sonra ailesini bulmuş yetimler gibi sırıtarak sevgi gösterilerinde bulunuyordu. Ben hizmet ettikçe adamın gururu okşandı resmen. Ne biçim bir ego varmış anlamış değilim. Her gittiğimiz evde sanki bizi nüfuslarına alacaklarmış gibi saatlerce kamp kurmamız da ayrı bir olay.  Ah be canım her gittiğimiz ailede yarım saat hadi bilemedin 45 dakika oturup kalksak 2 günde ziyaretlerimiz biter diğer günler de gezerdik demek geldi içimden ama aile hasretiyle bu kadar kavrulduğnu gördüğüm eşime bunu demek yemedi.

Hep derim erkeklere anlamayacakları yada anlamak istemedikleri şeyleri anlatmaya kasmamak lazım. Başını sallayıp geçeceksin. Bu bayram üçüncü kez aynı senaryoları yaşadım. Ama bundan sonraki bayramlarda yemezler. Önceden şartlarımı ortaya koyarak gideceğim veya gitmemek için tüm çirkefliğimi ortaya dökeceğim. Bayramlarda Ayşecik filminde oynayan zavallı kız görüntüsü çizmek istemiyorum. Hayal etsene bi; üzerinde yeni sezondan tüm maaşını vererek aldığın elbise, elinde çay tepsisi bir salona bir mutfağa koşan bir kadın. Sen koştukça gaza gelen ahali. Bundan ala dram filmi mi olur!
Hep derler ya evliliğin ilk yılları aile ilişkileri çok rahat ayarlanamaz diye, gerçekten çok doğru. Zamanla hizmet ederek, milyon tane el öperek, laf sokmalara sinir olarak pişiyorsun ve tavrın, yaklaşımların değişiyor. Bu değişime kadar biraz yıpranıyorsun eh o da aşkın çürük meyvesi.

Son olarak kayınvalidemin komşusu Suzan Teyze'ye seslenmek isterim:
"Ben mutfakta kahve yaparken içeride çevirdğiniz dedikodular size bol tükürüklü kahve köpüğü olarak geri döndü Teyzeciğim. Ellerinizden öperim."



Geçmiş bayramınız kutlu olsun :)