5 Eylül 2011 Pazartesi

İyi bayramlar!


Bayram tatili bitti… Ben de bittim! Güya bir haftalık bir tatilimiz vardı ve çok güzel gezi planları yapmıştım. Tabii sevgili akrabalarımız buna izin verselerdi.

Açılışı şehir dışına giderek yaptık, malum eşimin ailesi İstanbul’da değil. Bayramda onları görelim, biraz hava değişimi yaşayalım, biraz gezelim, eğlenelim vs. Ama akraba görmeden öteye gidemedik.

Tabii ki bayram ruhuna karşı değilim, yaşlıları mutlu etmek, küçüklerle vakit geçirmek, “ahh nerde o eski bayramlar” klişesine ortak olmak beni de mutlu edebilirdi ama 7 gün aynı yemek yenmez ki be kocacım!

Evlendikten sonra bu bayram ziyaretleri adet haline gelmektedir, evlisin ya artık akrabalarına ömrünü adaman lazım. Bu akrabalar sınıflandırmasında seninkiler ve eşininkiler olunca ohhh tam bayram tatlısı.

Tüm bayram yaşlılar “ah nerde o eski bayramlar” derken ben de bekarken ailemle sadece çekirdek ziyaretlere katıldığım,  diğer ziyaretlerden kaçtığım için insan öldürmüşçesine tepkiler almadığım bayramları hayal ettim. Gelin olunca büyüyorsun bir anda ve el öpmek esas aktiviten oluveriyor. Bekarken ziyaretine gitmediğin akrabalar evlendikten sonra hasretine düşüyor.
Maalesef sevdiğin adamla bir ömür boyu beraber olabilmenin bedelleri var.

Bir de bayramda hizmet etmek meselesi var. “Hadi gelin hanım çaylarımızı tazele” diyen kayınvalideme “gelin hanım demenize gerek yok bana kısaca köle Isaura deyin” demek geldi içimden.

Sıkıysa de!

Tüm bayram kapı kapı gezip el öptük ve ben hizmet ettim. Hayır sadece eşimin ailesi olsa iyi, bir de bayramlaşmaya gelen dedikoducu, haset teyzeler de beni köle olarak benimsediler. Damarıma basıp asabiyet yaratma ve sonrasında “amaannn bizim komşunun gelini de pek tembel” diye arkamdan atmak için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Ama ben onlara pabuç bırakır mıyım, kölelik vazifemi layıkıyla yerine getirdim, terden havuza girmiş gibi sırılsıklam olmamı, ayaklarımın altına batan iğneleri umursamadan motor takmış gibi hizmet ettim.

Tabii bayramımızın özeti sadece bunlarla sınırlı değil. Her gittiğimiz evde zorla tatlı yedik,komaya giriyordum bir ara, yemek istemediğimizde ise delici bakışlar gördüm. Ben tüm bu kabusu yaşarken eşim, hayatından gayet mutlu, yıllar sonra ailesini bulmuş yetimler gibi sırıtarak sevgi gösterilerinde bulunuyordu. Ben hizmet ettikçe adamın gururu okşandı resmen. Ne biçim bir ego varmış anlamış değilim. Her gittiğimiz evde sanki bizi nüfuslarına alacaklarmış gibi saatlerce kamp kurmamız da ayrı bir olay.  Ah be canım her gittiğimiz ailede yarım saat hadi bilemedin 45 dakika oturup kalksak 2 günde ziyaretlerimiz biter diğer günler de gezerdik demek geldi içimden ama aile hasretiyle bu kadar kavrulduğnu gördüğüm eşime bunu demek yemedi.

Hep derim erkeklere anlamayacakları yada anlamak istemedikleri şeyleri anlatmaya kasmamak lazım. Başını sallayıp geçeceksin. Bu bayram üçüncü kez aynı senaryoları yaşadım. Ama bundan sonraki bayramlarda yemezler. Önceden şartlarımı ortaya koyarak gideceğim veya gitmemek için tüm çirkefliğimi ortaya dökeceğim. Bayramlarda Ayşecik filminde oynayan zavallı kız görüntüsü çizmek istemiyorum. Hayal etsene bi; üzerinde yeni sezondan tüm maaşını vererek aldığın elbise, elinde çay tepsisi bir salona bir mutfağa koşan bir kadın. Sen koştukça gaza gelen ahali. Bundan ala dram filmi mi olur!
Hep derler ya evliliğin ilk yılları aile ilişkileri çok rahat ayarlanamaz diye, gerçekten çok doğru. Zamanla hizmet ederek, milyon tane el öperek, laf sokmalara sinir olarak pişiyorsun ve tavrın, yaklaşımların değişiyor. Bu değişime kadar biraz yıpranıyorsun eh o da aşkın çürük meyvesi.

Son olarak kayınvalidemin komşusu Suzan Teyze'ye seslenmek isterim:
"Ben mutfakta kahve yaparken içeride çevirdğiniz dedikodular size bol tükürüklü kahve köpüğü olarak geri döndü Teyzeciğim. Ellerinizden öperim."



Geçmiş bayramınız kutlu olsun :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder