30 Mayıs 2011 Pazartesi

Anne Ben Carrie Brashaw Oldum!


Yalnızlık Allah’a mahsus. İnsan genelde etrafı dolu olsun, ses olsun, birşeyleri paylaşacak birileri olsun ister. Filmlerde bomboş bir ev hep ürkütücüdür. O eve apayrı iki dünyadan gelmiş birilerinin girmesi ve bu birlikteliğin bir ömür boyu olacağını bilmesi sence daha ürkütücü değil mi?

“Evet” dedikten sonra gözümün önüne gelen ilk sahne, Sex and The City dizisinin bir bölümden alıntıdır.

“Carrie oturduğu evi satın alamayacağı için parası olan sevgilisi ile aynı evde yaşamaya razı olur. Milyarlık ayakkabılarını, elibiselerini elemesi bir kısmını atması gereklidir çünkü eve iki kişi sığamamaktadırlar. O muhteşem adam beyaz donuyla evde dolanan bir kro olmuştur ve özgür kıza hesap sormaya başlamıştır.”

O anda anneme seslenmek istedim; “ANNE BEN CARRIE BRADSHAW OLDUM!!”

Aynı evin içinde ilk haftalar sorunlar ufak tefek gelecektir, görmezden gelmek çok kolaydır. Ancak heyoo evlendik aynı evdeyiz modu bittiği anda sorunlar probleme dönüşmeye başlar.

Size bizim evden bir kaç repklik sunmak isterim. Eminim beni daha iyi anlayacaksınız.

“Hayatım lütfen şu mısır gevreğini sadece kaseye boşalt. Her sabah mutfağın bilimum yerlerinde bunlardan görüyorum ve bu sana 10. söyleyişim.”

“Tuvalet kağıdı bitmiş. Yenisini neden hiç sen takmıyorsun? Hayır bundan sonra popomuzu silmeyecek miyiz yoksa sen zaten hiç kullanmıyor muydun?”

“ Dolapta süt kalmamış aşkım.”  “Marketin kapısında ‘bu adam giremez’ levhası mı var?”

“Bıktım artık şu kirli çorapları toplamaktan!”

“Her yer saç bu evde ve sen hala kel kalmadın.”

“Banyoda her yer krem, bu kadar kremi ben kullansam Brad Pitt olurum.”

İnanın çok zor. Bir kadın ve erkeğin hem de evil ve işi sağlama aldığı psikolojisindeki bir kadın ve bir erkeğin aynı evi paylaşması çok zor. Nasıl boşanmadan idare edilebiliyor? AŞK ve SEVGİ sayesinde.

Şu mantık evliliği yapanları anlayamıyorum. İnsan sevmediği bir adamın donlarını nasıl yıkayabilir? Yatağa dökülen kıllara nasıl tahammül edebilir? Hani ben uzman değilim ama az çok tecrübelerimden yola çıkarak ufak tiyolar verebilirim. En baştan söylüyorum, tiyolarımın kesinliği yok ama çoğu zaman işe yarıyorlar.
 Öncelikle erkekleri rahata alıştırırsanız köle olmamak içten değil.  Aman kocacım sen yorulma, aman aşkım ben asarım çamaşırları gibi mükemmel ev kadını repliklerini hayatımızdan çıkarıyoruz. O sepette senin sütyenlerinin iki katı erkek boxerı var cicim tabii ki o da asacak. Şimdi git dolaptan kendi tanganı al bir erkek boxerı ile karşılatır. Koca bir çamaşır makinasını dolduran hangisi olabilir?
Yenen yemek kişiye özel değil en azından masayı kursun bırak. İlk başlarda teklifle gelen erkeği geri çevirirsen sonra iş senin görevin olur. Bu adamların hepsinin evinde bu işler annelerinin görevi değil miydi? Senle evlenirken zaten 1-0 yenik başladın daha neyine kibarlık yapıyorsun? Sen bir geyşa değilsin, onun annesi öyle olabilir ama sen onun annesi de değilsin. Bunu hiç bir zaman unutma!

Sonra eve misafir geldiğinde sadece seni görmeye gelmiyorlar. En azından çayları eşin tazeleyebilir. Genelde fix taktik muhabbete dalıp servis yapmayı unutmaktır. SAKIN YEME!!! Aşkım, bitanem, herşeyim sıfatlarıyla uyararak mutfağa doğru yönelt, baktın arkadaşlarının yanında artistik taslıyor hiç ses etme. Elbet bir gün onlar gidecekler ve kocan yenilerini davet etmek isteyecek. O gün vurucu darbenle misafir sevmediğini çok yorulduğunu söylersin ve o sana aşkım,bitanem, herşeyime başlar. Zafer kapıda!

Genelde ütü bir evde yapılası gelinmeyen bir aktivitedir. En başından sen üstlenirsen ütü en yakın arkadaşın olacaktır. Annesinin evinde en azından gömleklerini ütüleyen kocan artık ütü yapmak gibi bir eylemi hayatının en uzak köşesine atacaktır. “Aman elime mi yapışır?” dersen yazın sıcağında cos cos son ütücü olursun.

Televizyonda sevilen bir programın olması herkese mahsus bir durumdur. Ama nedense beylerin en sevdikleri programlar hep ev işi olduğu zaman başlar. İşten gelmiş yorgun argın mutfakta taze fasulye tencerisini karıştırırken içeriden bangır bangır Erman Toroğlu yorumu duymak gözünü aniden ekmek bıçağına yöneltebilir. Gençliğini yakma. En şirin kız edanla salona gidip yardım talep et. Yardım gelmiyorsa Akut’u aramak yerine cilve yapmaya ve en son care dırdıra başlayabilirsin. Nasıl olsa dır dır olayı üzerimize yapışan bir sülük!

Evinde yardımcı bayanın varsa sen bu dünyanın en şanslı kadınısın! Yoksa direk çöktün. Veya kadının o hafta zorunlu izin aldıysa evde hayat duracaktır. Bir de aynı hafta Gülizar Teyzeler maaile yemeğe geleceklerse hayatın durması ne kelime dünyada yaşam kalmaz. Panik yok! Hemen bir iş bölümü yapıp olayı çözmen lazım. Bu erkek türü görev vermeden hiç bir işe ellerini sürmezler. Kafanda ufak bir organizasyon şemasi ile işi çözmek sana kalmakta. O evi süpürürken sen yemekleri yaparsın, sen misafir havlusu, banyo temizliği ile ilgilenirken ona sofrayı kurdurursun. Bunları yapmayı reddediyorsa bravo kızım dünyanın en hanzosunu koca seçmişsin!

Gelen misafirlere bir şey kanıtlamıyorsun, sen de onlar gibi birisin. İçinden Emine Beder çıkmasına gerek yok. Ama eğer kendini kaptırıp 4 kişiye 20 kişilik bir sofra kurarsan ve övgüler seni daha da gaza getirirse işte orada bittin! Hep beklenen aktiviten 10 parmağından 10 marifet döktürmen olacaktır. Kayınvaliden kadın günlerinde hep seni övecek ve herkesi sana davet edecektir. Hoşgelsiniz aile lokantamıza!

Çok zor farkındayım hep tetikte durmak. İnsan şöyle salıp yaşamak istiyor. Ama ilk yıllarda ne verirsen hep onu vermen beklenecek. Sen birilerine üzüldükçe sana duyulan üzülme hissi yok olacak. Güçlü, hem çalışan hem evini çekip çeviren eş/gelin olmak hayatının çekilmez olmasıyla eş değer olabilecek. Arada es vermek istediğinde ‘hoop noluyoruz’ diye tepkiler alacaksın. Annen gibi geyşa kıvamında bir kadın olmaksa hayalin yukarda köşede “x” butonuna hemen basıp burayı terk et lütfen. Ben senin bildiğin kızlardan değilim!

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Aşk İçin Kaç Louboutin’i Feda Edebilirsin?

Şimdi hayal edelim; çok seviyorsunuz, çok aşıksınız, evlilik en büyük hayaliniz. Sevgi kelebekleri gibi aynı evde yaşamak, aynı sabaha uyanmak, ortak hesap açtırmak, yemek pişirip kocanızı beklemek en en en en çok istediğiniz şey. 
Bunların hepsi için bi ev, eşyalar, gelinlik,damatlık ve çoğu zaman bir düğün lazım.

İşte ilk kabusa hoşgeldin.

Hazırda başınızı sokacağınız bir eviniz varsa ne mutlu, en baştan yırttın demektir. Ama ev bulma gibi bir derdin varsa bismillah diyerek açılışı yapabilirsin. Ev ararken sen mutfağın büyüklüğü ile ilgilenirken kocan muhtemelen inatla bir teras arayacaktır! Mangal bir erkeğin en vazgeçilmezidir! O ateşi yakarken özgürlük meşalesi yakmış kadar büyük bir haz alır bunlar.

Taşınılacak evin –aile büyüklerinin deyimiyle- yeni evil bir çifte hayli hayli yetecek kadar olması, -benim deyimimle- popom kadar olması durumunda ikinci kabusun kapıyı çalıyor koş!
Evlenene kadar bekar hayatı yaşamış, ailesinden ayrı tek başına kalmış bir kadının en az 3 dolap kıyafeti ve tamamlayıcıları vardır. Kocaman bir karpuzu limon kadar yere sığdırmak kabusların en büyüğü! Çok aşıksın ya hayallerinin erkeği yanında ya varsın itiş tepiş olsun dolaplar. Ah be güzelim bu yalana kendini her inandıran kadın evliliğinin 4. ayından itibaren her sabah kıyafet ararken küfretmeye mahkumdur. İnsan bir aylık maaşını verdiği ayakkabının üstünde kir pas içindeki halı saha ayakkabılarını bulunca katilleri daha iyi anlıyor. Hele en sevdiğin çantanın  10 da 1’I bile etmeyen bir botun onu ezdiğini görünce değmeyin keyfine.

Aşk için kaç Louboutin’i feda edebilirsin?

Bir de evin semti, içinin bakımlı olması, aidatının miktarı, kirası veya satılık parası sorunları var. Eşinle uyum sağlarsan ne güzel. Peki ya fikir ayrılığı olursa?
Sen havuzlu bir site isterken o en ünlü caddenin dibinde normal bir apartman dairesi hayalindedir. Mutfağın büyüklüğü onun için önemli değil nasıl olsa orada bir aktivitesi olmayacak. Ama küçük oda kan revan meselesi. Neden mi? Orada kendine Playstation’ı ile ufak bir dünya kurma idealindedir. Erkek arkadaşları geldiğinde gerine gerine odasını gezdirecek! Misafir odasına ne gerek var? Annesi gelince koynuna alacak heralde!!!

Hadi ev işi halloldu. Peki ya eşyalar? Erkekler genelde mobilyalarda ucuza kaçma taraftarıdır. Onları daha çok televizyonun HD olması, buzdolabının en iyi marka olması alakadar eder. Sen koltuk takımı leke tutmayan pahalı kumaş olsun diye kıçını yırtarken o televizyon parasını denkleştirme peşindedir. Ulan adam annenin evinde de mi HD izliyordun?

Evi biblolarınla doldurman da yasak. Erkekler sade yerlerde yaşamayı severler. Ama televizyonun altındaki rafa bin tane dekoder, konsol konması sadeliği bozmaz.  Hem nedir ki bu kızlardaki mum takıntısı? Romantik sevişme istersen ışıkları kaparsın gider. Her yeri mumla doldurmaya ne gerek var?

Gelinlik faslı apayrı.. Hele ki geleneklerine düşkün bir erkek tarafı tarafından alınacaksa. Hem ucuz olsun isterler hem şaşalı. Eh ele güne ucuz gelinlik aldık demek olmaz. Kendini göstersin gelinlik. Sen de içinde koyunsun ya ancak üstüne giydiğin şaşalı olursa havalı olursun. Kayınvaliden illa gelinlik alışverişine gelmek ister. Mazallah oralarda pahalı dandik bir model beğenirsin kadının tüm hayatı biter.
Gelinlik seçerken kan ter içinde kalacaksın. En beğenmediğin modelleri, Sibel Can’ın sahne kostümü benzerlerini giydirecekler sana. Her kabinden çıkışında “ayyyy” diye sevinç ve gurur nidaları duyacaksın. Senin beğendiğin gelinlik direk seçilemez kategorisine atılacak. Çünkü kayınvalidenin hayalleri var, kendi içinde kalanları sana tıkacak az sabret.
Yeri gelecek stresten ağlayacaksın ama kimse umursamayacak. Hazır mısın?

Olur da kayınvalidesiz gelinlik bakmaya git. İşte orada bittin!!! Sen artık yaşama daha iyi. Nasıl böyle bir terbiyesizlik yaparsın? Kendi giyeceğin gelinliğe yeni anneni yanına almadan karar ver. Cık cık cık…

Düğün telaşı en son vurucu darbe. Mekan, davetli sayısı, davetiyeler, giriş müziği, pasta, masa düzeni. Ömrünün 5 yılı gidecek. Annenin en sevdiği Fahriye Teyzesini çağırmak zorundasın. Daha önce görmemiş olman onu niye ilgilendirsin? Annen onun kızının düğününe gidip altın da takmış.
Kocanın amcası ile halası küsler. Aynı masada oturmaları düğünün gidişatı için sakıncalı. Ama son anda amca ve 3 çocuğu gelmeme kararı alınca düğün günü masa düzeni sil baştan yapılacak. İşin ne yapacaksın tabi. Onlar artık senin de akrabaların.
Aman kayınvalidenin istediği renk çiçekleri beğen. Zaten eve aldığın yemek masasını beğenmedi kadın, sen de hep dik kafalı gittin ne kadar düşüncesizsin. Kendi yemek masanı nasıl tek başına seçersin? Hem allah aşkına bir avizeye o para verilir mi? Bak onun evinde nuhneviden kalma yadigar avizeye, taşları kafana düşse direk beyin ölüm gerçekleştirir.  Mal mülk dediğin şöyle ağır durmalı, göz doldurmalı!

Gelinsin düğünde ağır dur. Gelen tüm davetlileri bir merhaba, bir hoşçakal en az 2şer kere öp. Çok sevinçli durma koca delisi demesinler. (Senin düğünün ve en mutlu günün olarak yorumlama o geceyi). Bilmem ne teyze ve ailesi ile her 10 dakikada bir foto çektirmen lazım seni çok sevmişler. Yorulmak yok! Düğün esnasında yapılan dedikodulara kulaklarını tıka.  Düğünde ağzınla değil poponla kuş tutsan bile dedikodu yapılacaktır, bu işin adeti bu! Sanırım bir grup teyze sırf bu iş için düğün düğün gezmekteler.
Tüm düğün peşinde bir kameraman olacak, hep gülümse sonra gudubet derler. Ama aşırıya kaçma sakın koca meraklısı olma!

Gelin oluyorsun yaşasınnnn!!!! En büyük hayalin değil miydi bu? Ne diye söyleniyorsun kızım?

10 Mayıs 2011 Salı

Anne Ben Evleniyorum!


Küçüklükten başlar kızlara mahalle baskısı. Gittiğin her düğünde teyzeler “darısı başına” demek için sıraya girerler. Başlarda takmazsın ama yaş ilerledikçe bu girdap içinde kız kurusu olma sendromu çıkagelir.
Hele bir de etrafında sosyalleşebildiğin, çılgın pijama partilerinin, telefon dedikodularının başrolü kişiler yavaş yavaş sosyallikten evciliğe geçiş yapmaya başlarlarsa işte orda bittin demektir! Onların evine alınacak düdüklü tencere bekar bir insan olarak sana ne kadar ilgi çekici gelebilir ki?

Her zaman sosyal ve ayakları üstünde duran kız çocuğu olmuşumdur. Genellikle teyzelerin kızlarına örnek gösterdiği, sevilen, sayan örnek komşu kızı…
Çok arkadaşım oldu, sayısını bilmiyorum. Gezdim, tozdum, eğlendim, tanıdım, yaşadım… Evlilik benim için çok gerekli olmayan, günümüz trendlerinde genelde hüsranla sonuçlanan bir kurumdu.
Ta ki ONU tanıyana kadar.

Yanlış anlaşılmasın klişe aşk filmlerindeki gibi ilk görüşmemizde zaman durup arka fonda Love Story çalmaya başlamadı.
Yemeden içmeden de kesilmedim. -Kesenlerin mide krampından başka bir getirileri de olmadı zaten.-
Beyaz atı da yoktu, prens de değildi eşim. Hatta hiç ata bindi mi ondan bile emin değilim.
Bir anda geldi, bir anda hayatımın en ana parçası oldu. Başlarda deneme amaçlı tüme varım yöntemiyle giden ilişkimiz hızlı ve emin adımlarla kimyamı zorlamaya başladı.

Tanıştık, flört ettik, gezdik, eğlendik, kavga ettik, yedik, içtik, hediyeler aldık, klişe laflarımız, davranışlarımız da olmuştur kesin…. İtiraf ediyorum 14 Şubat’ı bile kutladık!

…ve sonra evlendik.

10 yılı aşkın süre tek başına yaşayan bir kadın ve bir erkeğin aynı eve girmesi… Her gece aynı yatakta yatması… Bayramlarda aile ziyaretlerinin kaçınılmaz bir görev haline gelmesi… Maaşı aldığınız gün istediğiniz 3 ayakkabıyı birden almak yerine, uzun karar sürecinden sonra birine razı olup ev için taze fasulye deterjan almaya gitmeniz… Akşamları FB-GS maçını izlemenin hayati bir önem taşıması… Bekarken elinize almadığınız ütünün en yakın dostunuz olması… Kızkıza dışarı çıktığınızda eve ayık dönme zorunluluğu… Anne evinin artık sadece ziyaret edilecek bir mekana dönüşmesi..

Bir anda hayatın değişmesi…

Ne yalan söyleyeyim pişman mısın deseler HAYIR tek cevabım olurdu. Elbette ki evliliğin güzel yanları da var. Ama onlar zaten çocukluktan beri kafamıza kazınan, hayallerimizi süsleyen ve var olması zaruri olgular. Şanslıysanız hayallerinizin de ötesi gerçekleşebilir. Şanssızsanız elimizde bu var bunla yetinelim diyebilir veya bir sabah soluğu Aile Mahkemesi’nde alabilirsiniz. Ben şanslı olan kesimdenim, en azından şimdilik. Adamın da hakkını yemeyelim dimi? Tanıdığım çoğu kazmanın yanında ideal erkek kategorisine bile girebilir. Ama inanın bir erkeği tanımak ve anlamak 3 yaşında bir çocuğa çarpım tablosu öğretmek kadar zor.
“Sevince katlanılıyor” derler ya hep anneler, doğru ama çoğu zaman bazı şeylere katlanacak kadar büyük bir sevgi var mı diye düşünmeden edemiyor insan.

Paylaşınca daha az acıtıyor çünkü bu evrende tek olmadığını bilmek daha bir rahatlatıcı. “Tek ben değilim kirli çorap toplayan” diye sevinç nidaları atan bir kadın görürseniz emin olun o kadın evlidir!

Çoğumuzun evlenmeden önce merak ettiği, çoğumuzun da evlendikten sora sadece kendi başına geldiğini düşündüğü sorunlar var elbet. Bunlar neler? Çözüm bulunabilir mi? Evlilikten soğumama el kitabını yazıan olsa 40 yıl kölesi olur muyuz? Hepsini konuşmak lazım. Ama şimdi akşam için bezelye pişirmem gerekli, sorumluluk sadece iş yerindeki dökümanlarla sınırlı değil maalesef. Evliysen yemeğe koyduğun yağ oranı bile seni başarıya taşıyacak bir etken olabilir. Ben başarının sırrını çözmeye gidiyorum.

Yazının başından beri merak ediyorum;
“Darısı başına” diyen teyzeler yaşıyor mudur acaba??