25 Nisan 2012 Çarşamba

Gölgelerin Gücü Adına

Tarihin ilk zamanlarından beri erkek her zaman fiziksel olarak daha güçlü ve kadın da her zaman daha pasif olmuştur. Erkek mağaranın dışında avlanmaya giderken kadın mağarada çocuklara bakıp taze keşfedilen ateşte yemekler pişirmiştir. Durum şimdilerde çok mu farklı sanki? Mekan, kıyafetler, aletler, yaşam yerleri farklı olabilir ama mantık aynı şekerim. Erkek mağaradan çıkmıyor, gayet şık bir semtte olan evinden çıkmakta, avlanmak yerine ekmek parası kazanmaya gidiyor. Kadın evde çocuk bakarken ateşte değil de elektrikli ocakta yemek pişiriyor. Ama sonuç hep aynı. Eve geldiğinde pişmiş bir yemek bulmak isteyen mağara adamı ve her zaman pasif kalmak durumunda olan bir kadın. Kimi kadın hem dışarda hem evde koşturmayı tercih etmektedir. Bakınız; bizzat kendim.

Sabah erkenden yollara düşüp işe gider, akşamları motor takmış gibi koştur koştur eve geri döner, en anaç karakteriyle kocasını ve varsa çocuklarını doyurmaya odaklanarak yemekler yapar, sofra kurar, kaldırır, ortalığı toplar, meyve soyar, fındık fıstık servis eder, bazen çay demler bazen kahve yapar... Gece yatana kadar yapar da yapar. Neden? Çünkü o kadın kısmısıdır, elinin hamuru ile bu işleri o yapar. Kimse demez ki o da bu eve para getiriyor, onun da canı çıkıyor. Ama maalesef bizim toplumumuzda erkekler her daim bu tarz ev işlerini kadınlardan beklerler. Çoğunun annesi böyle değil mi? Babası göbeğini kaşırken hizmette sınır tanır mı? O evde yetişmiş bir çocuktan ne bekleyebilirsin?

Bunlardan öte erkeklerin bir de güçlü kadın fobisi vardır. Kendi ayakları üzerinde durabilen, ekonomik özgürlüğü olan, araba kullabilen hatta park edebilen, arkadaşları ile dışarı çıkan, seyahatlere giden, üniversite mezunu, koca evinden önce hayatı yaşamış görmüş, kendisine hiç "kocanla gezersin artık" denmemiş,özgürlüğe ve eşitliğe inanan bir kadın. Dikkat edin bu tarz kadınlar ya geç evlenir ya hiç evlenemezler toplumumuza göre evde kalırlar. Suç hep bu kızcağızlarımızda aranır ama hiç kimse düşünmez neden onların tercih edilmediğini. Klasik bir Türk ailesinde yetişmiş bir erkek için güçlü, kültürlü, eğitimli ve kendine güvenen bir kadınla beraber olmak bir çok beklentisine çizgi çekmek olacaktır. Eh anneleri tarafından el bebek büyütülen sevgili beyleri düşününce bu çizgi hiç bir zaman çekilemez ve dolayısı ile güçlü kadın her zaman kırmızı alarm durumudur.

Hasbelkader güçlü bir kadınla klasik bir Türk erkeğinin evlendiğini düşünün... Vazgeçtim geri alın düşüncesi bile imkansız geliyor.


 Düşünsene tüm gün İngilizce tele konferanslardan, ihracat raporlarından, 2 saatlik iş trafiğinden sonra eve gelip bir kadeh Martini içmek isteyen bir kadından etli biber dolması ısıtmasını beklemek ne kadar realist bir yaklaşım olur? Pizza bekarken güzel bir seçenektir, evlenince erkekler için maç günleri yiyeceğine dönüştüğünden, Martini isteyen bir kadınla biber dolması isteyen bir erkeğin orta yolda buluşması Kıbrıs sorunundan daha çıkılmaz bir mesele olacaktır bana güven.

Güçlü ve entellektüel bir kadını taşımak sağlam omuzlar ister. Sağlam omuz da herkese nasip olmuyor maalesef. Güçlüysen 1-0 yenik başlarsın aşka meşke.. Geçmiş olsun..

11 Nisan 2012 Çarşamba

Sen evlenecek kızlardansın !

Geçen gün çok eski bir arkadaşımla kahve içmek için buluştuk. Kakara kikiri, eski anılar, yeni olaylar, dedikodular derken saatlerce beraber vakit geçirdik. Böyle zamanlarda insan desarj oluyor. Psikoloğa gitmiş gibi oluyorsun. Hele beraber vakit geçirdiğin kişi eskiden kalma tam senin kafanda biriyse ohhh antidepresan içmiş etkisi bile beklenebilir.

Arkadaşım bekar, aynı yaştayız ama o hala beyaz atlı prensini bulamadı.(Bizimkilerin ne kadar prens, bindiklerinin de ne kadar at olduğu tartışılır ya neyse.) Bir erkek arkadaşı vardı ayrılmışlar. Bunalım dönemler geçirmiş, aramıyor sormuyor diye kızıyordum meğerse kendi içine kapanmış. Buluştuğumuzda hala çok iyi değildi ama ilk şoktan çıkmış gibi geldi bana. İlişkisini, ayrılma nedenlerini filan anlattı uzun uzun.

Gayet eğlenceli, sosyal bir ilişki yaşıyorlarmış. İş çıkışı buluşup birer kadeh içki içmeler, haftasonu konserlere, sinemaya, partilere gitmeler, her pazar değişik bir yerde brunch yapmalar. İkisinin zevkleri  de aynıymış. Seks hayatı desen arkadaşıma göre 10 numara, gayet dozunda bir  sıklıkta, her iki taraf için de doyurucu mahiyette.
 "Eeeee?" dedim "Daha ne istiyormuş da sende bulamamış küçük bey?"
Söylediği nedeni duyunca sen de benim gibi şaşıracak mısın bakalım.

"Ben evlenilecek kızmışım ama o daha evlilik düşünmüyormuş, eğlenmek,gezmek tozmak istiyormuş ondan beni oyalamak ağrına gidiyormuş."

E yuh be kardeşim!!!! Bunu 7 ay sonra mı anladın demezler mi adama? (7 aydır birliktelerdi) Ayrıca evlenilecek kızlarla eğlenilmiyor mu? Mis gibi 7 ayın geçmiş, eğlenmişsin de gezmişsin de daha ne istiyorsun?
Ayrıca bu erkeklerdeki evlenilecek kız, eğlenilecek kız ayrımı da nedir? İnsan evlendiği ile eğlenemez mi? Bunların anneleri evde habire yemek yapan, adam eve geldiğinde dırdırdan başının etini yiyen, ev içinde pijama bigudi ikilemesiyle yaşayanlardan heralde. Evde olan kadınla sokakta elele yürünebileceğini, bara gidilip deli gibi dans edilebileceğini, yatakta gayet sınırların zorlanabileceğini akılları basmıyor.

Algılayamadığım ve bu nedenle 37 ekran açılmış gözlerimle dinlediğim konuyu anlamak için arkadaşıma durumla ilgili sorular sordum. Biraz hakim moduna bağladım ama kafamda oluşan soru işaretini yok etmeden eve gitmeyecektim.
Acaba bizim kız evlilik baskısı mı yapmıştı çocuğa? Yapmadığını iddia etti, hatta çocuğun ara ara evlilik muhabbeti açtığını, "ileride çocuklarımız olunca" gibi her erkeğin ciddi ilişki göstergesi olan klişe laflar ettiğini bile söyledi. E be adam madem evlilik sana göre değil ne diye çocuğumuz olursa, evimiz olursa gibilerinden hayaller kuruyorsun, kurduruyorsun.
Bu iş gününü kurtarmak bence. O anda kız mutlu olsun, hafif cilvelensin, ileriye dönük hayallere başlasın pamuk kıvamına gelsin, erkeği ciddi ilişki adamı statüsüne oturtsun... Tam kız havalarda uçarken GÜM! tepe taklak yere.

Hala böyle erkeklere inanan kızlar var mı diye düşünürken en yakın arkadaşımın onlardan biri olması bekar kızlarla evli kızların mantalite farkını gözümün önünde apaçık ortaya serdi. Maalesef evlendikten sonra bu aşk meşk, entrika, ayrılık acısı, salya sümük, şerefsiz erkekler olaylarından uzak kalıyorsun. Hele evliliğin yolunda gidiyorsa, eskiden senin yaşadığın acıları şimdi yaşayanlara uzaylı gibi bakıyorsun. Ama aslında bu hepimizin zamanında geçtiği bir yol. Tek farkı biz evli olanlar şimdilik yırttık. Bir nevi mutlu sona erdik...

4 Ocak 2012 Çarşamba

Kariyer yaparım ama çocuk için diploma yetmiyor!

Uzun zaman oldu... Bana kızdınız mı, darıldınız mı yoksa unuttunuz mu?
Üç seçenek de benim için üzücü olabilir. Ama bak gerçekten nedenlerim var.
Kariyer peşine düştüm sorma gitsin. Blogumu ilk yazmaya başladığımda işim daha rahat ve boş zaman sağlayanlardandı ama sonradan iş değişikliği ile hayatım da değişti. İçimden  kariyer manyağı bir kadın çıktı sanki.






Eskiden takmazdım iş güç, sorun, sıkıntı... Ama şimdilerde elalemin para kazanması için çözümlenecek sorunları dert edinir oldum kendime. Çok yoğun çalışıyorum, eve geç saatlerde geliyorum. Eminim böyle söyleyince oradan çok havalı duruyordur.
 İnce topuklu ayakkabıların üstünde Calvin Klein abiye takım elbise ile kendine güvenen, yeni moda siyah çerçeveli gözlüklerinin üstünden haşince bakan bir kadın canlanıyor insanın gözünde.











Bunları geçeceksin. Yorgunluktan kuaföre vakit ayıramayan, 3 parmak dibi gelmiş saçlarla yalapşap çekilmiş bir fönle idare eden, koşturmaca nedeniyle o canım topukluları dolabın en arka köşesine atıp düz taban olma yolunda ilerleyen ve kıyafetleri zaman yokluğundan İpekyol'dan öteye gidemeyen bir kadın mı gördün? İşte o benim!!






İster istemez insanın evliliği de etkileniyor bu yoğun tempodan. Evde Emine Beder gibi yemekler yapan kadın gidiyor, dondurulmuş gıdalarla mucizeler yaratamayan bir kadın geliyor bir anda. Ütüler dağ gibi, çamaşırları yıkamak için haftasonu bekleniyor. Eve gelen misafirlere hazır pastane ürünleri sunulmakta.
"Peki ya kocan" diye mi sordunuz? O nedense hala olduğu yerde. Playstation karşısından hiç kalkmadı sanırım bu kadar zaman. Hal, davranış, ihtitiyaçları hala aynı. Tek sorun eve gelen yorgun karısı. Ehhaliyle seks hayatı da etkileniyor insanın. Tüm gün koştur koştur  olunca akşam evdeki spor eziyete dönüşebiliyor. Ama garibimin sesi çıkmıyor, alıştı sanırım hem artık ay başında ev bütçesine giren para 2 katına çıktı daha ne olsun. Rahat rahat alışveriş, tatil planı, yemek programları yapabildikçe kim takar orgazmı. Daha önce sana demiştim evlenince öncelikler değişiyor. Hayatın gerçeklerine hoşgeldin bebeğim.


Bir de bebek problemi var tabii. Özellikle aileler tarafından dünyanın en büyük sorunu haline gelen, her telefonda laf sokma yarışına girdikleri, sokakta çocuk gezdiren çiftleri görünce uygulamalı baskı yapma dersine geçtikleri "çocuk ne zaman" sendromu. Şimdi ben doğursam (şu anda hayal bile edemiyorum) bu çocuk her ağladığında kim bakacak ona? Çamaşırlarını kim yıkayacak? 16 haftalık doğum izninden sonra ben işe başlayınca ne olacak? Emin o zaman şimdi vıdı vıdı ile içimi tüketenler direk vınn turizme bağlayacaklar.
Kayınvalidemi görür gibiyim;
"ay ben yaşlandım çocuk sesi kaldıramıyorum kızım bana bırakmayın sakın çocuğu, bana mı sordunuz doğuruken?!?!"
Aaaa kayınpederim de var;
"tatile gideceğiz biz çocuğa bakamayız, hem siz doğurdunuz bize ne!"
Bitmez tükenmez dırdırıyla teyzem;
"aman ben karışmam senin çocuk bakımına sonra başıma ekşirsin al çocuğunu burdan kendin bak!"



Başıma gelecekleri bildiğim için önlemimi şimdiden aldım. Ben kariyer yapıyorum aynı anda iki işi yapabilen kadınlardan değilim. Çok çocuk sevmek istiyorsanız etraf üreyen çift dolu. Hem o çocuğa bakmak ordan ne kadar kolay duruyor bilmiyorum ama akşam 9'da eve gelen kadın için ağlak bir velet eziyetin diğer adıdır.





Hayatımız kendi tercihlerimizle şekillenir. Bizler herkesin tercihlerine saygı duymak zorundayız. Ama nedense akraba ve büyükler bunu bir türlü anlamazlar. Bekarken evlen diye baskı yaparlar, evlenirsin bebek yap diye. Bebek olduktan sonra sırada ne olacak inan çok merak ediyorum. Korkmuyor da değilim. Baskı yapmaya alışmış bu topluluk dinazor çıkar içinden bile diyebilir. En güzeli kulaklarını kapayıp her baskıya gülüp geçmek. Türk insanı çok sever başkalarının hayatını karartmayı. Ama çok üzgünüm kayınvalideceğim ben "TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM!"

Ellerinizden öperim.